Pazartesi, Ocak 29, 2007

SOBELENDİK
Buyrun buradan yakın, Figen'e sobelendik.Peki biz de dökelim kirli çamaşırlarımızı ortaya...

1- Ortaokula kadar parmak emen biri olarak dişlerimin öne atılması gerekiyordu ama onun yerine çürüdüler.Onların yerine şimdi kaplama köprü var.Oğlumun da bir süre parmak emmek istemesi beni çok korkutmuştu.Neyse, yalancı emzikle önüne geçtik.

2- Genç kızken, (şimdi 30'um) romantik biri olarak aşk romanları okur, onlar gibi aşk yaşadığımı hayal ederdim.Ama hayat insana onların gerçekten de hayal kahramanı olduğunu öğretiyor.Ha, eşimi seviyorum, o başka mesele...

3- Yaklaşık 3 sene tek başıma İngiltere'de kaldım.Hayatımı deli gibi yaşamak varken, evden okula, okuldan eve gittim.(Evet, ben bir aptalım.Keşke her haltı yeseydim)

4- İçki içmeyi severim.Bir keresinde eşimle tekila içmiştik.Tam 6. dumbleyi kafaya çekmiştim ki, kapı çaldı ve kayınvalidemle eltim geldi.Öpüştüğümüzde "Hii, içki içti bunlaaar," dedi kadın.(Daha 7 aylık gelindim)

5- 8-9 yaşlarındayken bir gün, banyodan çıktığımda annem ekmek istedi.Babam da ben kahvehaneye gidiyorum hadi giyin de beraber inelim aşağıya dedi.Beraber yürümeye başladık.Tam bakkalın önüne geldiğimizde, benim eteğin düğmesi koptu ve etek yere düştü.Daha acısı ben acele ediyorum diye içime iç çamaşırı da giymemiştim. Babamın yüzündeki ifadeyi ve benim önümle arkamı kapatma paniğim hâlâ aklımdadır...

6- Hamileyken, Mustafa'yı aşermeyi bahane ederek yemek almaya dışarı çok gönderdim.Bir keresinde gece 00.30'da Lefkoşa sokaklarında lahmacun arıyordu.

Alın işte bunlar da benim bilinmeyenlerim...Mutlu kalın...

Çarşamba, Ocak 24, 2007

Hrant Dink'in cenazesini ve eşinin konuşmasını dinledim televizyonda.Nefreti de hissettim aslına bakarsanız, kardeşliği de.Ben bu duyguları dinleyerek ve yaşayarak büyüdüm.Ben Kıbrıslıyım.İki dayım şehit oldu.Babam gazi.Okullardan , etrafımdan hep olmazları dinledim.Kapılar açılınca, Güney'e geçme fırsatı buldum.Onlarda da insan var, onlarda da düşman var, onlarda da şehit var, onlarda da anneler ve babalar var.Tam bir barışın olması söz konusu bile değil ama ben insanları seviyorum ve terörü lanetliyorum.İnsan öldürmeyi bir marifet sayanları lanetliyorum...Unutmayın her torbadan bir çürük fasulye çıkar ve bütün yemeği mahveder...Sizce ölüm cezası olmalı mıdır?Bilemiyorum.İnsanları seviyorum dememe rağmen, böyle durumlarda kendimleçelişkiye düşüyorum...Barışla, sevgiyle kalın...

Cuma, Ocak 12, 2007

Güzel Oğlum Benim

Dayanamayacam...Figen'in doğum macerasını okuduktan sonra benimkini de yazmam gerekiyor.Kıskandım...
Hamileliği öğrenmek bizi zaten havalara uçurmuştu. Ama asıl babama söyleyebilmek benim için zor olmuştu.Kalp hastası ya vatandaş her şeyi süzgeçten geçirerek anlatmak gerekiyordu.Hamileliğimin son 3.5 ayında oğlumun aceleci olmasından kaynaklanan sancılarımdan dolayı magnezyum çiğneme tableti almıştım.Ve tabii ki ev istirahati.Her hafta doktor kontrolleri, tahliller falan derken, son doktor randevusunda doktor sancılarımız derecesini sordu.Ben "Çok" deyince de eşimi bir ilaç bahanesiyle dışarı gönderdi. "Eşiniz çok heyecanlı ve anladığım kadarıyla da panik.Ben sizi yarın sabah doğuma almak istiyorum," dedi. Mustafa (eşim) gelince de olabildiğince sakin ona da açıkladı.O an hatırladığım tek şey Mustafa'nın yüzünün rengi idi.Bildiğiniz beyaz...Biz hemen apar topar akrabalara haber verdik.Son doğum hazırlıkları ,valiz kontrolu, temizlik falan her şey yapıldı.Hatta son gecemiz diyerek resimlerim çekildi.(İleride bunları da koyacağım bloguma). Teyzemler, babam, annem, kayınvalidem, yeğenlerim hepsi bizim eve doluştu o akşam.Bir veda havası gibi bir durum hakimdi geceye nedense...Neyse 4 Temmuz 2004, sabah saat 08.00'de kliniğe gittik.Tabii yine cümleten gittik.Haftasonu olması kalabalık olmamıza vesile olmuştu da...Yine yukarıda saydığım kadro tam tekmil, kliniğin önünde bizi bekliyordu.Eee, iki ailenin de ilk torununu doğurmak kolay mı? Askere gönderir gibi beni doğuma sokmaya gelmişler. Yukarıya odama çıkınca , geceliğimi giydirdiler, iç çamaşırlar çıkarıldı, varis çorabı dedikleri bir şey giydirdiler...Tansiyon ölçümü, kan tahlili derken saat 08.45 oldu.Hâlâ kimse inanmaz ama geceyi heyecandan uyumayarak geçiren ben orada nasıl sakinleşmiştim anlatamam.Sanki de bu onuncu doğumumdu.Annemler, babam, yeğenlerim ve Mustafa ise bembeyaz oturuyorlardı...En nihayet 08.45'te doktor geldi ve "Hadi Sevil, gel bakalım ameliyathane"ye dediğinde "Tamam, "dedim yataktan atladığım gibi yürümeye başladım.Arkama dönüp baktığımda, hayalet gibi suratıma bakım, "Hadi Sevil, biz buradayız" deyip, gülmek ile ağlamak arasında gidip gelen bir sürü insan gördüm.El sallayıp, "Ay sakin olun, siz mi ben mi doğuruyorum? Yarım saat sonra görüşürüz, " dedim.Ameliyat koltuğuna uzandığımda yaşadığım o abuk sakinlik, birden yerini bir panik havasına terketti.Hele narkozcunun bilincimin ne durumda olduğunu görmek için sorduğu abuk sorular ve elinde tendürdiyotlu bezle oramı buramı ilaçlayan cerrah, bacaklarımın arasına sonda takmaya çalışan hemşireler, ağzında maskeli doktorumu görünce, "Amanın" , dedim "Yok ben vazgeçtim, içeride kalsın çocuk" demişim.Ya da ben öyle söylediğimi zannetmişim. "Hıfışırkıf" gibi bir şey çıkmış ağzımdan narkozun etkisiyle...Dışarıdakilerin sahnesi ise şöyle, kulaklar ameliyathane kapısında yaklaşık 20 insan hemşirelerin tüm uzaklaştırma çalışmalarına rağmen orada kalmakta direniyor.Saat 0915'te oğlumun "Annneee" diyerek doğduğunu duyan annem bayılıyor.Babam fenalaşıyor, yeğenim(teyzemin oğlu) ağlamaya başlıyor.Mustafa sadece "Doğdu" diyebilerek ağlama başlıyor.Kayınvalidem koltuğa çöküp kalıyor falan...İçlerinde en sağlamı teyzem (kendisi ebelikyapmış biridir) , milleti yerlerden toparlamaya çalışıyor...Anlattıklarına göre beni odaya getirene kadar oğlum ağlamış.Ben yarı baygınken yanağını yanağıma dayıyorlar ve bebeğimin sesi ip gibi kesiliyor..."Elleri, ayakları tamam mı" diyorum. "Tamam" diyorlar ve 1 saat kadar uyuyakalıyorum.Uyandığımda ise kendime gelmiş vaziyetteyim.Oğlum yanağıma dayalı vaziyette bir süre uyumuş.Kucağımdan aldıklarında tekrar ağlamaya başladığı için tekrar yanağıma dayamışlar...O gece yanımda refakatçi kalan annem de uyuduğunda bu küçük mucizeyi seyrettim bir süre.O kadar güzeldi ki..."Sen benimsin", dedim fısıldayarak. Ve tabii ki ağlayarak.Ve hatırladığım bir şey de aniden içime bir ölüm korkusu gelmesiydi.Ya dedim ona bir şey olursa!!! Ya bana bir şey olur da onu bir daha göremezsem!!!
Çok korkunç bir duygu bu ve o geceden sonra beni hiç terketmedi bu duygu.Küçük mucizem bugün adını "Amet Pedeyan" olarak söyleyebilen bana "Anneeem, canım, bebiyem" diyen 2.5 yaşında bir melek...Allah herkese değil, hakeden, ona sevgi verebileceklere, hayırlı evlatlar nasip etsin...O benim en büyük aşkım...

Pazartesi, Ocak 08, 2007

YENİ YILLINIZ SİZE SAĞLIK, HUZUR, MUTLULUK, BAŞARI VE BOL BOL HAYIRLI PARALAR GETİRSİİİİİN...